Hikayeci ve Güzel Kız

Bu hikaye bir zamanlar, güzelliğinin farkında olmayan bir kızı anlatıyor.

Kızın anne ve babası farklı diyarlardan olsalar da, büyük bir aşkla bağlanmış ve birbirlerini sevmişler. Soğuk karlar ülkesi ve Çalışkan insanlar ülkesi arasında bir köprü olan bu aşkın meyvesi olarak doğmuş bu güzel kız da… Onun güzelliğini ve ailesinin aşkını kıskanan, “Kader” isimli kötü cadı kıskançlıktan kör olmuş bir şekilde onların huzurunu bozmaya karar vermiş. Ancak hırsından öyle kör olmuş ki, “huzur bozma” büyüsünü yapacağına, yanlış büyüyü yapmış ve kızın sahip olduğu güzellikleri görmesini engelleyen perde büyüsünü yapmış…

Güzel kız daha bebekliğinde ışıl ışıl parlayan gözleri, güzel gülümsemesiyle ileride dillere destan olacak güzelliğini belli ediyormuş. Cadı son gücünü yanlış büyüde harcadığı için, ne büyüyü geriye alabilmiş, ne de daha fazla kötülük yapabilmiş. Fakat kızlarının başına gelen bu bahtsız durum yüzünden, anne ve babasının da huzurları bozulmaya başlamış. Bu duruma daha fazla dayanamayan baba, çok sevdiği eşi ve kızını geride bırakarak, bu büyüye bir çözüm aramak için yollara düşmüş.

Zamanla büyüyüp daha da güzelleşmiş ama cadının yanlış büyüsü yüzünden aynaya baktığında kendisini hep çirkin sanmış. Annesi, kardeşi ve arkadaşları ona başına gelenleri anlatmaya çalışsa da, o bir türlü bunlara inanmak istememiş. Cadının gücü kalmadığı için, büyüye de inanmamış ve babasının gidişine hep kızmış.

Güzellikler kasabasında yaşayan bu kız, 25 yaşına geldiğinde, bakanın kalbine işleyen gözleri, sonbaharı dize getiren gülümsemesi, belinden aşağıya kadar süzülen saçları ve ince bedeninin bir şiir gibi ahenk içindeki kıvrımlarıyla dillere destan bir güzelliğe sahipmiş. Ama o kendisini hiç beğenmez, şişman olduğunu, yeterince güzel olmadığını düşünür ve sürekli üzülürmüş. O kasaba meydanına indiğinde, diğer kızlar kıskançlıkla saklanır, insanlar onun güzelliğini doyasıya izleyebilmek için pencerelerden bakmak üzere evlerine koşar, bulutlar güneşin önünden çekilirmiş. O gülümsemeye başladığında, etraftaki çiçekler açar, renkler daha da parlar ve kasabaya hayat gelirmiş.

Sonra bir gün, kasabaya bir yabancı gelmiş. Bir gezgin olan bu yabancı, gezdiği tüm diyarlarda hikayeler anlatır, onların hikayelerini öğrenip başka diyarlarda anlatırmış. Şenlik zamanlarında, gittiği şehirlerin en güzel kızını bulmak için herkesi gözlemler, o kızların kalbini çalıp kaçarmış. O gün hikayelerini anlatmak için kasaba meydanına herkesi davet etmiş. Böylece hem hikayelerini anlatacak, hem de şehrin en güzel kızını bularak, kimin kalbini çalacağını bilme fırsatını elde edecekmiş. Yavaş yavaş insanlar gelmeye başlamış. İhtiyarlar, çocuklar, gençler, yetişkinler, kasap, demirci, doktor, asker, işçiler ve diğerleri…

Başlamış öykülerini anlatmaya kurt postu giyen “Kayçi”. Bir Türk geleneği olan “Kai” sanatında, Kayçiler köy köy dolaşır, atalarının efsanelerini, son savaşlarda neler olduğunu, halkın durumunu kalın bir sesle anlatır, insanları etkiler ve bilgilendirirmiş. O hikayelerini anlatırken kimileri üzülüp ağlar, kimileri sinirlenir, kimileri hayretle dinlermiş.

Sonra birden, Onu görmüş. Kasabanın ışıldayan kızı, bütün güzelliği ile orada, meydandaki bankta oturmuş onu dinliyormuş. Öyküsü bittiğinde gezdiği tüm diyarların en güzel kızına baktığını fark etmiş. Ama ilginç olan tarafı, kızın kalbini çalarak kaçmak istemek yerine, öylece durup, onu izlemeye devam etmek istemesiymiş. Onu izlemeye öyle dalmış ki, o an nefes almayı bile unutmuş. Ayakları onu farkında bile olmadan, kızın yanına kadar götürmüş. Gözlerini onun göz bebeklerine dikmiş ve kızın bir büyü etkisinde olduğunu fark etmiş.

Kıza başına ne geldiğini sorunca şaşıran güzel kız, hikayesini anlatmış. “İşte bu yüzden beni bu çirkin bedene hapsetmiş kötü cadı, çirkinliğimin sebebi buymuş” demiş güzel gözünden elmaslardan güzel pırıl pırıl bir gözyaşı damlası süzülürken. O damla sanki hikayecinin ruhunda bir sel olmuş. Kıza elini uzatırken, ona anlatacak hikayeleri olduğunu ve hepsini dinlediğinde büyünün bozulacağını söylemiş. Şaşıran kız ilkbaharı getiren o güzel gülümsemesiyle bakmış hikayecinin yüzüne.

Bir gün, bir hafta, bir ay, bir yıl derken, her gün başka hikayeler anlatmış kıza. Ama kız bir türlü inanmak istememiş büyünün var olduğuna ve bozulabileceğine. Sonunda bir gün, bu son hikayem demiş kıza. Bundan sonra sana hikaye anlatmayacağım. Kız çok sevdiği öykülerin tekrarı olmayacağına üzülmüş ve “neden” diye sormuş. Adam kızın güzel gözlerine bakmış ve demiş ki;

“Hikayeler kulaklarla duyulsa da, insanın kendi yüreğiyle dinlenir. Sen beni dinlemiyorsun, sadece duyuyorsun. Sen dinlemeyi öğrenene kadar, yanı başında kalıp, sana yeni öyküler yazacağım. Sen gülmezsen bu kasabaya bahar gelmez! Bahar gelmezse, çimenler yeşillenmezse, çiçekler açmazsa, sular kurursa, güneş doğmazsa, bu diyarlar karanlığa mahkum olur. Gece kadar siyah bir kasabada, söyle bana güzel kız, insanlar nasıl hayatta kalır?”

Hikayecinin sözleri, kızı adeta bir uykudan uyandırır. Onun gözlerinde kendi yansımasına bakarken, birden bire kendi güzelliğini fark eder. Çünkü ilk kez baktığı bir yansıması, büyünün etkisinde değil, gerçek güzelliği ile görünmüş ona! “Ben demiş gördüm!” “Evet gördüm! Kendimi gördüm!” Kızın heyecanlı ve mutlu haline sevinen hikayeci, gülümseyerek “kendini bir başkasının gözünden görebilseydin eğer, ne kadar mükemmel olduğunu anlar bir daha üzülmezdin” demiş.

İşte o günden sonra, hikayeci bir daha gitmemiş kasabadan. Kızın güzel gözlerine bakmış, o etrafına ışıklar saçsın, kasabaya bahar gelsin, yaşam güzelleşerek devam etsin diye. O gün bu gündür, bu küçük kasabanın kendisine has evlerinin duvarlarında saksılar asılı durur. Kasabanın meydanında hikayeci ile buluştukları banka her gelişinde kız gülümsemeye başlar ve bu saksılarda, hikayecinin en sevdiği çiçekler açar, kasabayı mis gibi bir menekşe kokusu sararmış. İşte o yüzden siz de, kendinizi kendi gözlerinizden görerek eleştirmek yerine, başkalarının gözünden görmeyi öğrenin; hem kendi mutluluğunuz, hem de çevrenizdeki sevenlerin iyiliği için!